Mehmet Ali Kocabaş – 01/04/2020

Arkeoloji Üzerine

Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde kazı bilimi olarak kısaca tanımı yapılan Arkeoloji kelimesinin Fransızca ‘‘archéologie’’ kökenli olduğu sanılmaktadır. Doğrusunu söylemek gerekirse, Eski Yunanca kökenli olup ‘‘ Arkhaios’’ eski, ‘‘Logos’’ ise bilim, kelimelerinden gelmektedir. Arkeoloji’nin,  kısacık tanımının yapılmış olması yetersizdir.Arkeoloji; Kökleri geçmişten günümüze kadar ulaşmış olan veya geçmişte yaşamış, insan topluluklarını, uygarlıkları,  bütün medeniyetlerin, her türlü kalıntısını kültür varlıkları ile ortaya çıkarıp inceleyen ve bunları insanlığa fayda oluşturacak şekilde sunan bir bilim dalıdır.

Eskinin bilimi olarak Türkçeleştirilen Arkeoloji bilimi, matematikten fiziğe, biyolojiden kimyaya, hukuktan antropolojiye, sosyolojiden genetiğe, botanikten coğrafyaya, filolojiden uzay bilimine, birçok disiplinler ile ortak çalışma yürüten bir bilim dalıdır.  Arkeolojinin amacı eser bulmak olarak anlaşıldığı ve saygınlığının giderek azaldığı bir dönemde biz arkeologlar için; insanlığın nerede ne şartlarda ne yediklerini ne içtiklerini ne giyip nelere inandıklarını o dönemin insanlığının yaşamış oldukları şartları göz önünde bulundurarak araştırma yapmak, sorgulamak ve de bir sonuca ulaşmak için canı gönülden çalışmalar yürütmek takdir edersiniz ki hiç de kolay değildir. Ayrıca yazısız dönemi de göz ardı etmezsek ne kadar zor bir bilim dalı olduğunu kısmen de olsa anlamış oluruz.

Avrupa Topraklarında çok saygın bir meslek olan Arkeolojinin Türkiye topraklarında mezarcılık olarak görülmesi bu zor disiplin ile uğraşan ve gönül veren Arkeologları gerçekten üzmektedir. Arkeologdan çok definecinin bulunduğu bu Anadolu Coğrafyası’nda Kültür ve Turizm Bakanlığı Müze ve Örenyeri 2019 yılı toplam ziyaretçi sayısının 35.048.417 olduğu açıklamıştır. Bu sayı Fransa’da bulunan Louvre Müzesi, 2018 yılında 10.2 milyon ziyaretçi sayısı ile karşılaştırıldığında ne durumda olduğumuzu gösterir niteliktedir. Sadece bir müzeye gelen ziyaretçi sayısının, kökleri binlerce yıla dayanan Medeniyetlerin beşiği olarak adlandırılan Anadolu coğrafyasında hak etmediği bir durumda olduğunu bize açıkça sunmaktadır. Bilinçli bir eğitim, yeteri kadar yatırım ve beynelmilel büyük çapta tanıtım çalışmaları ile bu taşı, toprağı tarih kokan coğrafyamızın kültür turizmine katkısı artırılabilir ve diğer ülkelerle bu alanda yarışılabilir vaziyete getirilebilir. Dünyanın saygın müzelerinde Anadolu menşeli eserlerin varlığı şüphesiz bilinmektedir. Yetkililerin bu konuda aldığı önlemler günümüzde dahi yetersiz kalmaktadır. Defineciliğin ve tarihi eser kaçakçılığının bitirilmesi ve gelecek nesillere tarihimizi korumamızın ne kadar önemli olduğunu deneysel Arkeoloji ve toplumu bilinçlendirme çalışmaları adı altında sosyal medya aracılığı ile bilgilendirme çalışmaları yürütülmeli köyler ve kasabalarda muhtar ve belediyelerle ortak işbirliği ile müze müdürlükleri tarafından oluşturulacak heyet ile seminerler verilmelidir.

Anıtkabir (Rasattepe-Anıttepe) Tümülüsleri ve Karizmatik Lider Atatürk

Aziz Türk halkının, karizmatik liderini kaybettiği 10 Kasım 1938 günü sonrasında on bir gün süren cenaze törenleri gerçekleştirildi.  İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda vefat eden ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşı, büyük bir törenle 19 Kasım 1938 günü İstanbul’dan Ankara’ya getirildi. Bütün ulusumuzun ortak isteği üzerine, büyük öndere layık anıtmezar yapılıncaya kadar geçici çözüm olarak 21 Kasım 1938 günü düzenlenen törenle, Ankara Etnografya Müzesi’ne tabutu konuldu. Başkentimiz Ankara’nın birçok yerine mezarının yapılması öngörüldü fakat 15.6.1939’da bedeli ödenerek Rasattepe veya Anıttepe olarak bilinen alan kamulaştırılarak anıtın yapılması kararlaştırıldı.

Anıtın yapılacağı yer, Frig Nekropolü’ydü ve inşaat faaliyetleri sırasında kazısına da başlandı. Frigler’i anlamada ve Anıtkabir Tümülüsler’ini değerlendirmede, ilk araştırmaların başında Körte kardeşlerin 1904 yılında yayınladıkları Gordion isimli eser gelmektedir ki bu eser; Ankara şehrinin nekrepolü ve açılan beş yığma mezarı hakkında bilgi vermektedir. Sonrasında tam olarak Rasattepe araştırmaları 1910 yılında Reginald Campbell Thompson tarafından gerçekleştirilmiş ve krokisi çıkartılmıştır.

Rasattepe olarak isimlendirilen mevki Ankara’lılar tarafından Beştepeler adıyla anılan tümülüsler alanıydı. Atatürk’ün kabri bu alana yapılması kararlaştırıldıktan sonra inşaat faaliyetleri başlamış geniş ölçüde toprak düzleme işlemi sırasında, tümülüslerin de kaldırılması gerekmişti. Bir kazıya karar verildi ve Milli Eğitim Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü Anıtkabir kazılarına öncü oldu. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden Dr. Tahsin Özgüç, Türk Tarih Kurumu arkeologu Mahmut Akok ve Arkeoloji Müzesi Müdürü Nezih Fıratlı’dan oluşan bilim heyeti 1 Temmuz 1945 günü kazılara başladı ve yirmi gün içinde tamamlayarak kısa sürede sonuçlar alındı.

Anıtkabir sahası içinde Frig döneminden kalma beş tümülüs tespit edildi. Bu beş tümülüsten ikisinin kazısı bu yirmi günlük kısa süre içinde tamamlandı. Kazısı gerçekleşen iki tümülüsünde MÖ 8. yy’a ait Frig dönemini temsil eden Tümülüsler olduğu görüldü. Yığma bir tepe görünümünde olan birinci Tümülüs 8,5 metre yüksekliğinde, 50 metre yarıçapında, 5m x 3,5 m ölçülerinde ardıçtan sandukası olan anıtsal bir Frig mezarıydı. İkinci tümülüs ise birinci tümülüse oranla daha küçüktü ve topraktan yüksekliği 2 m, çapı 20-25 metreydi. İkinci tümülüsün içinde taşla yapılmış 4,80 m x 3,80 m ölçülerinde bir mezar çukuru bulunmaktaydı. Frig döneminde Anıtkabir bölgesinin önemli bir nekropol alanı olması çok az bir masrafla yapılmış kazılar sonucunda anlaşılmış oldu. Ayrıca Frigler’e ait birçok arkeolojik eser ise bilim dünyasına tanıtılıp ölü gömme adetlerini anlamada önemli katkı sağlamıştır.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan bir heyet, 22 yıl aradan sonra 1967 yılında Anıtkabir kazılarını tekrar başlatmış ve Frig krallarından birine veya nedimesine ait olduğu düşünülen 2800 yıllık mezarı çok sayıda tarihi eser ile birlikte açığa çıkartmışlardır. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin ikinci bir kazısı ise restorasyon bölümünün yapmış olduğu kazıdır. Bu kazıda ilk mezar gibi taşlarla örülmüş bir oda, yedi sekiz metre toprağın altında bulunmuştur. İkinci kazısı yapılmış alanda kraliyet ailesi mensubu olduğu düşünülen bir kadın mezarı, MÖ 800 yıllarına tarihlendirilmiş ve bu mezarda tunçtan yapılmış ziynet eşyaları bulunmuştur. Anıtkabir alanı içinde yer alan Üçüncü tümülüsünde kazısı gerçekleşmiştir. Frig dönemi nekropol alanı olan Anıtkabir’in tümülüslerinden çıkarılan eserler Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndedir.

Ahlatlıbel, Alacahöyük, Gavurkale gibi Türkiye’de gerçekleştirilen ilk kazılara destek veren Atatürk, kültürel mirasa ve eski eserlere çok ilgiliydi. Her gittiği yerde eski eser veya müze varsa görmek isteyen büyük lider, ileri görüşlü olmasıyla ve siyasi düşünceye kapılmadan ve de maddi kaygı gütmeden kültürel mirasın hak ettiği yere ulaşmasını isterdi. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı döner sermaye işletmesi merkez müdürlüğü 2019 yılı müze ve örenyeri ziyaretçi istatistiklerine göre 3.727.361 ziyaretçi alan İstanbul Ayasofya Müzesinin değerini sağlığında anlamış, yaşadığı dönemde Bizans müzesi haline getirmek istemiştir. Bir konuşmada Mimar Sinan’ın heykelini yapınız diyen ulu önder, Sinan’ın eserlerinin yüzyıllar boyu yaşayacağını görmüş ve eski eserlerin öneminin yanında mimarlarının da ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Döneminin zor şartları altında bir devlet başkanı olarak arkeolojiyi bu kadar önemseyip desteklediği için o eski kalıntılar bizim ulusal mirasımızdır düşüncesinde olduğundan dolayı hak ettiği Frig nekropol alanı olan kutsal bir tepeye tarihsel süreklilik çizgisi içinde anlamlı olacağından 10 Kasım 1953’de defnedilmiştir.

Ruhun şad olsun ATAM…

 Mehmet Ali Kocabaş