Bergama Kazısı Mimarı Martin Bachmann
ANMA
Bergama Kazısı Mimarı Martin Bachmann
Zeynep Kuban, Prof. Dr., İTÜ Mimarlık Bölümü
Alman Arkeoloji Enstitüsü İkinci Müdürü Mimar Martin Bachmann, 3 Ağustos 2016 günü duran kalbinin içine çok şey yerleştirebilmiş bir insandı. 1990’ların başında mimarlık öğrencisiyken geldiği Türkiye ile bağları yıllar içinde giderek güçlenen Bachmann’ın hayatının son 15 yılında evi Türkiye oldu. Karlsruhe Teknik Üniversitesi’nde aldığı mimarlık eğitimi sırasında Türkiye’ye olan merakını mimarlık tarihi profesörü olan Wulf Schirmer başlattı. Eğitiminden sonra Almanya’da koruma alanlarında çalışan Bachmann, Alman Arkeoloji Enstitüsü’ne 2002 yılında araştırmacı olarak geldi ve uzun yıllar Bergama kazılarını yürütmüş olan Wolfgang Radt’ın emekli olmasının ardından ikinci müdür oldu. Rudolf Naumann, Wolfgang Müller Wiener, Wolf Königs gibi Anadolu’nun ve İstanbul’un mimarlık tarihiyle ilgili bugün halen başvurulan temel yayınları yapmış olan mimarlardan sonra Enstitünün güçlü mimarlık tarihçisi geleneğini sürdürecek uygun bir kişiydi Bachmann.
Türkiye’nin çok çeşitli arkeolojik alanlarında büyük bir keyifle çalışmış olan Martin Bachmann’ı Adana Kozan’da Helenistik bir Kale olan Karesis Kalesi’nin ölçümlerinde ya da Adana Anazarbos antik kenti yüzey araştırmalarında görmek mümkündü. Hititlerin önemli bir yeri olan Eflatunpınar ve Likya’nın dağlık bölgesinde yer alan Oinoanda kentinde yüzey araştırma ve belgeleme çalışmalarında bulundu. Oinoanda’da sadece belgeleme yapmakla kalmayan Martin, Diogenes anıtına ait çok sayıdaki parçayı koruyabilmek için Karlsruhe’den gelen bir ekiple birlikte özel bir depo yapısı tasarladı. Tam da bu nokta, Martin Bachmann’ı mimar kökenli mimarlık tarihçilerinden ayırır. Tarihçi olmayı seçen mimarların önemli bir kısmı tasarımcı kimliklerini rafa kaldırır. Ona vakit bulmazlar ya da zaten mimarlığın o tarafını fazla sevmedikleri için tarihe yönelmişlerdir. Martin bir yandan akademik çalışmalarını yaparken uygulamacı mimar yanını da hep korudu.
Koruma ve tasarım alanlarını birleştirdiği önemli bir yer de Bergama’ydı. Kazı alanında “Z Yapısı” olarak adlandırılan antik kalıntının yapım evrelerini inceledikten sonra buranın korunması için üniversitenin birinci sınıfından beri kadim bir dostu ve meslektaşı olan Andreas Schwarting ile birlikte bir korunak tasarladı ve uygulama sürecinde de bizzat başında bulundu. Bergama’da son yıllarda meşgul olduğu önemli başka bir proje ise Kızıl Avlu onarımlarıydı. Kubbeli yapılardan birini büyük bir özenle bir sergi mekânına dönüştürdü. Bergama’nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınma sürecinde etkin rol oynayan Martin, bütün bu çalışmaları sırasında Türkiye ve Almanya’dan mimarlık öğrencileri yetiştirmeyi de ihmal etmedi. Bölgedeki evlerin korunmasına olan katkılarının yanı sıra Bergama’da geçirdiği uzun aylarda ailesinden uzak kalmamak için, eski bir Rum evini restore ederek ailesine uygun hale getirdi.
Türkiye’deki Almanların mimari miraslarına da sahip çıkıp Tarabya’daki Alman elçilik yazlığı ve Ankara Atatürk Orman Çiftliği’ndeki ilk elçilik yapısıyla ilgili çeşitli çalışmalar yaptı.
Onun kalbinin önemli bir yerinde de İstanbul’un ahşap binaları duruyordu. Özellikle Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı’nın özgün dokusunu keşfetmek, onu belgelemek için çok uğraştı. Yalının bakımsızlıktan ölüme terk edilmesi sahiplerinin canını sıkmazken Martin yalının rölöveleri, maketi, sergisi ve kitabıyla uğraştı. Zeyrek’te bir ahşap bina yandığı zaman da samimiyetle gözleri dolan Martin, İstanbul’un birçok başka yalı ve ahşap köşklerini belgeledi. Enstitüde ahşap yapılarla ilgili bir birim kurmaya çalışırken aynı zamanda “Miras” adlı bir yayın dizisini enstitüye kazandırmada önemli katkılarda bulundu.
Martin, İstanbul’da ahşap bina restorasyonu için değerli bir örnek çalışmanın da sahibidir. Ailesi için Moda’da ahşap bir ev satın almaya karar verdikten sonra tüm teknik detaylarıyla da kendisi ilgilendi. Çürümüş ahşapları değiştirip, Bergama’daki marangozlarla birlikte eksik parçaları üretip İstanbul’a taşıdı. Strüktürel korumayla da kalmayıp, eski ev sahiplerinin atılsın diye terk ettikleri küçük objelere bile sahip çıkıp onları eşiyle birlikte büyük bir özenle temizleyip sakladı. Evin geçmiş ruhuna dört çocuğu ve eşiyle birlikte inanılmaz bir canlılık getiren Martin, kendisi gibi güleryüzlü ve içten parlayan bir ev yarattı.
Türkiye’yi bütün gariplikleriyle sevebilen, zenginliklerine zenginlik katabilen önemli ve çok değerli bir dostumuzu yitirdik.
Yazı: Mimarlık Dergisi, 392 Kasım-Aralık 2016