Arkeologlar Derneği’nden Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yusuf Kaplan’ın “Arkeolojik Emperyalizm ve Millî Arkeoloji Stratejisi İhtiyacı” başlıklı Yazısına (04.07.2021) İlişkin Basın Açıklaması

Gazete yazarı ve İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sayın Dr. Yusuf Kaplan, 25.06.2021 tarihli vahim yazısında arkeologlara, arkeolojiye ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’na yönelik ithamların yanlış olduğunun farkına varmış olacak ki tekrar bir yazı yazarak konuyu açıklamaya çalışmış ancak yine başarılı olamamış. Dernek olarak kendisine tavsiyemiz arkeoloji ve kültürel miras ile ilgili konuları kaleme almadan önce derneğimizle iletişime geçmesidir. Yazısına, “laik yobazlardan aforoz yedim” diyerek başlaması ülkedeki insanları ayrıştırmaya çalışmakta ve çok büyük bir kavram kargaşasına neden olmaktadır. Sayın Kaplan, “laiklikle arkeolojik araştırma ve çalışmaların” bağlantısını nasıl kurdunuz ve konuyu nasıl buraya bağladınız, anlaşılır bir durum değil.

Bir önceki yazımızda da belirttiğimiz üzere, bu yazınızda da arkeoloji ile ilgili sığ düşüncelerinize devam etmeniz bizi şaşırtmadı doğrusu. Yazınızda şimdi de İspanyol ve İtalyan arkeologların o ülkelerde İslam’ın izlerini sildiğinden bahsetmişsiniz. Bir akademisyen öne süreceği argümanları oluşturmadan önce yurt içi ve yurt dışındaki çalışmaları detaylıca incelemesi gereklidir. Kaldı ki İspanya’da Orta Çağ arkeolojisi üzerine yapılan sayısız çalışmada İslam kültürünü yansıtan buluntular yayınlanmaktadır. Hatta yakın zamanda Anadolu Ajansı’nda bile çalışmalar hakkında kamu oyuna bu konu ile ilgili bilgi verilmiştir. Ayrıca,  bizler bu açıklamamızda bizden başka milletlerin arkeoloji politikalarını da eleştirecek değiliz ancak bahsettiğiniz böyle bir konu da söz konusu ise bu yazınızı uluslararası platformlarda kaleme almanız ve  yok edilen bir kültürel kimlik var ise doğrudan kaynak göstererek yazınızı paylaşmanızdır. Doktorasını yapmış bir bilim insanına da yakışan budur. Ama altını çizerek vurgulamak gerekirse  “arkeoloji biliminde bir şey varsa vardır, yoksa yoktur”. İyi eğitimli hiçbir arkeolog buluntuların üzerini örtmez ve tarihi yanıltmaya çalışmaz. Eğer bahsettiğiniz buna benzer bir husus ülkemizde oluyor ise bu kişilerin meslekten men edilmesi için bizzat dernek olarak çalışacağımızdan da şüpheniz olmasın.

Yazınızda bahsettiğiniz Eyüp’te yapılması planlanan arkeolojik kazıların Kültür ve Turizm Bakanlığından görevli temsilci arkeologlar eşliğinde yapılacağı kesindir, kaldı ki yasa ve yönetmeliklerde arkeolojik kazıların nasıl yapılması gerektiğine dair usul ve esaslar detaylandırılmıştır. Bakanlık tarafından yapılan kazıların hepsinde hiçbir kültürün izi silinmemekle birlikte özellikle de bu ülkenin Müslüman kimliğinin silinmesi söz konusu dahi olamaz.

Ülkemizde gayrimüslim kültürleri öne çıkarıp İslam kültürünün izlerini adım adım silen bir stratejiden bahsedip yine kurumlarımızı karaladığınızın farkında mısınız bilmiyoruz ama hiçbir kurum bu stratejide hareket etmemektedir. Artık bu ülke ayrıştırılmaktan, ötekileştirilmekten bıktı, yoruldu. Yazmayın böyle yazılar. Kucaklayıcı olun, her medeniyeti her kimliği her kültürü kucaklayın, hepsine aynı mesafede yaklaşın. Hiçbir kültürün bir başka kültürden üstün olmadığı bilinciyle yazılar yazın.

            Yazınızda değindiğiniz üzere “bu ülkenin arkeolojik zenginliklerinin yağmalanmasını önleyecek, yurtdışına kaçırılan eserlerimizin ülkemize iadesini sağlayacak bir millî arkeoloji anlayışına” ihtiyaç vardır ve bu konu önemlidir. Bu konuda yazarı olduğunuz Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan 23 Mayıs 2021 tarihli “Arkeoloji Alanına Yerli ve Milli Hamle” başlıklı yazıya göz atmanızı önemle vurgulamak isteriz.

            Bu habere ve derneğimizin izlenimlerine göre 2022 yılında faaliyetlerine başlaması planlanan Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü’nün ülkemizdeki büyük bir eksiği tamamlayacağı şüphesizdir. Ülkemizin ilk ulusal arkeoloji enstitüsü olacak bu kurum Avrupa Birliği’nin desteğiyle,  T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ortaklığında hayata geçirilmektedir.  Bugüne kadar sekiz yabancı enstitünün faaliyet gösterdiği Anadolu topraklarında ilk kez Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü faaliyete geçirilecek olması “Türkiye sınırları içindeki tüm uygarlıklar ile Türk ve İslam arkeolojisini de odak noktasına alacaktır.

            1930’larda temelleri atılan Türk Tarih Kurumu ile yabancı arkeoloji enstitülerin karşısında durulmuş olmasına rağmen adında “arkeoloji” olan bir enstitüye sahip olamamamız maalesef üzüntü verici bir durumdur. 2022 yılında faaliyetlerine başlayacak Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü Türk arkeoloji ekolünü geliştirecek ve etkin kılacaktır. Diğer arkeoloji enstitülerinden farklı olarak Türkoloji İhtisas Kütüphanesi’ne, ve Arkeometri Laboratuvarı’na da sahip olacaktır. Neredeyse yüz yıl önce temelleri atılan yabancı ülkelere ait arkeoloji enstitülerini de bir araya toplayıp ulusal bir çalışma standartı getirilecektir.

            Yazınızda bahsettiğiniz “gayrimüslim kültürlerin öne çıkarılması ve İslâm kültürünün izlerinin adım adım silinmesi” doğru bir tespit olmamakla birlikte araştırmaların bu konuda yetersiz olması anlaşılabilir bir önermedir. Örnek verecek olursak Neolitik Dönem’den günümüze kesintisiz yerleşime sahne olmuş bir höyüğün sadece konu ile ilgili dönemleri ilgili bölümlerce yeterince araştırılmış diğer dönemler üzerinde çok durulmamıştır ancak bu tabakalardan izlerin silindiği doğru değildir. Özellikle de geç dönem olarak nitelendirdiğimiz Selçuklu ve Osmanlı dönemleri höyük çalışmalarında sadece belgelenmiş ancak çalışılmamış olabilir. Anadolu tarihinin Prehistorik çağlardan Osmanlı Dönemi’ne kadar devam eden uzun yolculuğunda bir bütün olarak ele alınması ve değerlendirilmesi ülkemizin tarihi için oldukça önemlidir. Ülkemiz ile ilgili yapılan arkeolojik araştırmaların sonuçları dağınık olarak bir yerlerde bulunmakta ve kapsayıcı bir çalışma için ulusal bir arkeoloji enstitüsüne ihtiyaç vardır ve bu ihtiyaç da çok yakın bir zamanda giderilecektir.

            Gaziantep’te kuruluş hazırlıkları devam eden  Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü sadece Gaziantep ve bölgesine hizmet eden bölgesel bir enstitüsü olmayacaktır.  Enstitünün ilgili olduğu öncelikli coğrafya Anadolu’dur. Bunun yanında Balkanlar, Orta Asya – Kafkasya, Orta Doğu, İran, Akdeniz, Ege ve Karadeniz gibi ilişkili coğrafyalar da çalışma alanına girmektedir. Enstitü bu bölgelerde tarihin her noktasındaki, her kültürle ayırt etmeksizin ilgilidir. bölge, dönem ve kültür ayrımı gözetmeksizin bu topraklarda yaşamış bütün uygarlıkları araştırma ve yayınlama hedefi olan ulusal bir enstitü olma özelliği taşıyacaktır.

            Kısacası endişelerinizi bir kenara bırakın Sayın Kaplan, Türk arkeolojisi emin ellerde. Günümüzde toplumları tehdit eden bir diğer pandemi türü olan “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma” hatasından kendimizi ve toplumumuzu koruyalım. Arkeologlar Derneği olarak farklı disiplinlerden de olsa arkeolojiye ilgi duyan değerli hocalarımız dahil toplumun her kesimine bizlerle iletişime geçmeleri halinde gönüllü olarak bilgi ve hizmet vermekten memnuniyet duyarız. Ülkemizde milli bir enstitünün olması, Anadolu’nun kültür ve uygarlık tarihindeki ayrıcalıklı yerini tüm dünyaya tarafsız olarak tanıtmayı hedeflemesi ve Anadolu’nun kültürel ve tarihsel mirasına sahiplenme adına önemli katkılarda bulunacaktır. Son yıllarda yapılan arkeolojik çalışmalarda da görmekteyiz ki, yeni birçok bilimsel bilgiye ulaşılmış ve özellikle batılı kaynaklardan bize öğretilen çoğu bilgi de değişmeye başlamıştır.

            George Orwell’den alıntı yapıp çok da uzaklara gitmeye gerek olmadığı kanaatindeyiz Sayın Kaplan,   Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kurucusu büyük devlet adamımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün  “Tarihini bilmeyen bir millet, yok olmaya mahkumdur” sözü ile “Bir Vatanın Sahibi Olmanın Yolu, O Topraklarda Yaşanmış Tarihi Olayları Bilmek, Doğmuş Uygarlıkları Tanıma ve Sahip Olmaktan Geçer” sözlerini hatırlamak yeterli olacaktır.

Bir önceki yazınızda arkeoloji bilimine ve arkeologlara karşı haksız ifadelerinizin camiamızda yarattığı tepkiye hepimiz şahidiz. Bahsettiğiniz üzere “İnsanlığa katkıda bulunan her eser, değerlidir ve korunmayı hak eder”.  Hiçbir arkeolog hiçbir eserin ve izin yok edilmesine asla izin vermez. Bu ülkedeki arkeolojik izleri silenlerin definecilik güzellemesi yapan kaçak kazıcılar olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu vandallara karşı mücadele etmek de hepimizin görevi.

Arkeologlar Derneği Yönetim Kurulu

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir